Ekonomiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii 2

Ekonomik olayların gazetelerin iç sayfalarında, siyasi olayların gazetelerin birinci sayfalarında yer aldığı ülkem.
Ekonomi, işsizlik, mortgage krizi, sosyal güvenlik yasası'ndaki değişiklikler v.s. halkın ilgisini pek cezbetmiyor.
Varsa yoksa türbanlı, alevi, kürt, ermeni, faşist gibi konular toplumun ilgisini daha çok cezbediyor.
Bu sorunların henüz çözümlenememiş olması -ve bu gidişle çözümlenemeyecek olması- geri kalmışlığı aynen devam ettirecek.
Şahsi düşüncem bu ve benzeri konuların öncelikle çözüme kavuşturulması, tartışılması ama ülke gündemini etkileyecek şekilde seviyede değil. Her şeyden önemli olan, yarın da ayakta kalabilmek için ekonomiye önem verilmesi.

Son olarak şunu söyleyebilirim: "Dedem, babam hep bu fasit tartışmalar içinde olduğu için ben bugün ilerleyememiş durumdayım. Daha çok çalışmış olsalardı ben sıfırdan değil daha üst bir noktadan başlangıç yapabilirdim." Tamam siyasi konuları gene tartışın ama torunlarınızı düşünerek ekonomiye önem verin.

Erdal Şafak'ın köşe yazısında spesifik bir kaç örnek belirttiği gibi: (makalenin son yarısı)
Kaynak: Sabah Gazetesi

Ankara Nelerle Uğraşıyor?
Ekonomiden sorumlu bakanlarımız başta olmak üzere yetkililer, "bize pek bir şey olmaz" havasındalar. dileriz haklı çıkarlar ama davos'ta yazılan senaryolarda türkiye'nin de kulağı çınlatılıyor. örneğin krizin avrupa'ya sıçradığını söyleyen nouriel roubini şöyle diyor: "baltık cumhuriyetlerinden türkiye'ye kadar cari açıkları çok büyük olan ülkeler var. bu halklar yabancı paralarla borçlandılar ve konut kredisi aldılar. sonuç emlak sahiplerinin iflas ettiği arjantin ve meksika gibi olabilir."
zaten dün tüsiad genel kurulunda da pek iyimser bir tablo çizilmedi. yönetim kurulu başkanı arzuhan doğan yalçındağ'a kulak verelim: "ekonomiden gelen sinyaller çok olumlu değil. büyüme hızımız önemli ölçüde yavaşladı, enflasyon nispeten hız kazandı, genel işsizlik oranı artmaya başladı, kamu maliyesinde disiplin zedelendi, cari açık sorunu büyüyerek devam etti. yaklaşan küresel dalgaya maalesef bu bilançoyla giriyoruz. dünya hızla bir krize doğru ilerliyor ve türkiye için 2008 çok zorlu bir yıl olacak gibi görünüyor."
ama ankara bu zorlu yılı nasıl göğüsleyeceğine kafa yormak yerine bambaşka konulara öncelik veriyor. o nedenle yalçındağ'ın "bütün enerjimizi ekonomiye yoğunlaştırmalıyız. ancak bir süredir, aslında çok daha rahat bir zamanda tartışmamız gereken türban konusunu, gündemin birinci maddesi haline getirdik" yakınmasının pek etki yapacağını sanmıyoruz.
dahası, gündemin türbana kilitlenmesinin yanı sıra, son zamanlarda artan tuhaf çıkışların da, sadece batı gündeminden değil, batı değerlerinden, hatta batı'dan uzaklaşma eğiliminin işaretleri olmasından kaygılanıyoruz.
yoksa tren biz farkında olmadan makas mı değiştiriyor?

Kamus Namustur

Kamus: Sözlük, büyük sözlük, bir dilin bütün sözcüklerini içeren sözlük
Kaynak: Cemil Meriç'in 'Bu Ülke' adlı eseri

"kamus, bir milletin hafızası"
Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaddimesi yıkan fransız ihtilali, tek mukaddese saygı göstermiş: Kamusa.
Eski sözlüğe kızıl bir külah geçirdiğini söyleyen Hugo, tek kelime uydurulmamış, Sembolizm'in üç silahşörü de öyle. Ama kullandıkları her kelime yeni. Heyhat! Batı'da cinnet bile terbiyeli!

Ermeniler Dışarı Çıkmaya Bile Korkuyorlar

Türkiye'de yaşayan, T.C. vatandaşı olan, azınlık olarak tanımlanmış, Lozan Antlaşmasının 39.maddesine göre "müslüman-olmayan azınlıklara mensup türk uyrukları, müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni) haklarıyla siyasal haklardan yararlanacaklardır." ifadesi ile eşitlik haklarından yararlanabilmesi gereken ve hrant dink'in öldürülmesi-katli ile son günlerde rahatsız olmuş insanlardır. Bu kitabi tanım. Bir de gerçeklere gelelim. Türkiye'de yaşarlar. T.C. vatandaşıdırlar. Yaklaşık 50-60 bin kişidirler. Doğu anadolu'da çok az kalmakla birlikte ekseriyeti İstanbul'da yaşarlar. İstanbul'da da özellikle Kurtuluş (Şişli) ve Kocamustafapaşa semtlerinde yoğun olarak yaşarlar. Diğer azınlıklarda ve azınlık olmayan ama devletin potansiyel güvensizlik yaşama ihtimali bulunan bireyle birlikte bazı askeri makamlardan (mesela subaylık) ya da bazı siyasi partilerden uzak tutulurlar. (Ben de Ermeni ya da azınlık olmamama rağmen bu sınıftayım. Bu ayrı bir entry konusu. Bu sebeple bu hususu uzatmıyorum) Bunların dışında insan seviyesine indiğinizde genelde iyi huylu ve yardımsever insanlardır. Şimdiye kadar tanıştıklarımda ırkçı bir tutum görmedim. Bu hususa girmemeye özellikle dikkat ediyorlar. Hatta çokça yardımlarını da gördüm. Hrant Dink. Evet onun cinayete kurban gitmesi hem Ermeni asıllı vatandaşlarımızın hem de tüm Türkiye'nin dengesini bozdu. Yanlıştı. Olmaması gerekiyordu. Yapanların karşısında olmak gerekiyor. Buraya kadar şimdiye kadar değinemediğim hususları ifade etmiş oldum. Şimdi ise Sabah gazetesinde bu sabah okuduğum bir haberden yola çıkarak fikirlerimi ifade etmek istiyorum. Gazetenin 21.sayfasında geçen haber. "ermeniler dışarı çıkmaya bile korkuyorlar". haberin içeriği ise şöyle:
= Ermeniler dışarı çıkmaya bile korkuyorlar =
İngiliz haber ajansı Reuters, Hrant Dink'in ölümünün birinci
yıldönümünde Türkiye'deki Ermenilerin yaşadığı kaygılara ilişkin bir haber
derledi. Ajansa konuşan Agos gazetesinin genel yayın yönetmenliğini üstlenen
Etyem Mahçupyan, Türkiye'deki Ermenilerin dışarı çıkmaya çekindiklerini söyledi.
Mahçupyan, "Birçok Ermeni artık kimliğinin bilinmesinden çekiniyor. Bu büyük
umutların beslendiği bir zaman değil. Hâlâ tehlikelerin var olduğu bir dönem"
dedi. Türkiye'de Ermenilerin nüfusunun 60 bine düştüğünü kaydeden Reuters, bu
sayının Osmanlı döneminden bile düşük olduğuna dikkat çekti. Haberde, Agos'un
yakınlarında bir çaycıda oturan Ermenilerin görüşlerine yer verildi. Adını
vermeyen 17 yaşındaki bir genç duygularını şöyle anlattı: "Dink'in ölmesi
bardağı taşıran son damla oldu. Bu ülkede daha kötü zamanlar da gördüm;
darbeler, ekonomik krizler, depremler. ama eğer yapabilirsem burayı terk etmek
istiyorum. Bu ülkede nefes alamıyorum. Herkes size düşman gibi
davranıyor."
Öncelikle orjinal haber metnini buldum. Şu adresten ulaşılabilir: tıklayın
Reuters haberinde 'Hrant Dink'in ölüm yıldönümünde Türkiye Ermenileri'nin üzüntülü oldukları'nı ifade eden bir başlıkla sunuluyor. (-ki bu gayet doğal) ve açıklamaları ile habercilik açısından gayet başarılı bir haber. Haberde geçen bazı ifadeler yorum olsa da kapsamlı bir biçimde bir çok konu sunulmuş. Yani biraz amiyane tabirler kullanırsak: "Adam olayların satır başlarını yazarak çatır çatır koymuş lafı" burada "vay şerefsizler ne biçin konuşuyorsunuz lan siz" demek yerine "çatır çatır gelişine vurmak" gerekir -ki bu hala bizim sahip olamadığımız bir yetenek. Eğer karşındakinin ifadeleri ve iddiaları hoşuna gitmiyorsa karşıt görüşlerini gene aynı yöntemleri kullanarak ifade edebilmek gerekir. Kısaca haberde adamlar döşenmiş.
Bu haberden yola çıkarak kafama takılan bazı hususları ifade etmek isterim:- Sabah gazetesinin bu haberi kırparak, okuyanın sadece Ermeni asıllı vatandaşlara karşı düşünceler beslemesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Eğer ortada haber değeri taşıyan bir konu varsa bence bu okuyucuya tüm çıplaklığı ile sunulmalıdır. Haberleri kırpıp yorumlamak köşe yazarlarının işidir. (Sabah gazetesinden şikayetçiyim. Geçenlerde de Bush, İsrail'i ziyaret etti. Ziyaretindeki görüşmeler ya da basın açıklamaları tek satır verilirken İsrail duvarının İsviçre Peyniri'ne benzetilmesi ya da kolundaki -atmaca mı şahin mi ne haltsa artık- kuşun resimleri ve haberi dev puntolarla verilmişti.) Sabah gazetesinin bu dikkatsiz ve özentisiz tavrı, bu kadar hassas konularda toplumu yanlış yönlendirmektedir.
- Sayın Mahçupyan'ın ifadelerini kendimce doğru bulmuyorum. Ermeni asıllı vatandaşların sokağa çıkmaktan korktukları hususu gerçeği yansıtmıyor. Bence konuya dikkat çekmek için abartılı ifade etmiş. Söylediklerinde bence tek doğruluk payı "kimliklerini gizleme hususu" -ki bu konuda haklı. Gerçekten Ermeni asıllı vatandaşlar kimliklerini açıklamakta hevesli değiller -ki bana göre de haklılar. Çünkü kimliğinizi ya da boşver kimliği memleketini bile ifade etsen karşındaki insanın -nedense- sana karşı davranışları değişiyor. Bu sebeple doğru bir ifade olmuş fakat bir önceki ifadenin arkasına geldiğinde farklı algılamalara yol açabiliyor.
Son olarak en önemli mesajımızı verelim. Bu konu hassas bir konu ve her iki tarafın da azami hassasiyeti, saygısı ve yapıcılığı ile ilerleme kaydedilebilir.
Sabah gazetesine: Haberi okuduğumda bir tutarsızlık gördüm. Çünkü 17 yaşındaki bir gencin darbelerden, ekonomik krizlerden yaşamış gibi bahsetmesi saçma geldi. Sizin çeviriniz şu şekilde:
--- `sabah` ---
Haberde, Agos'un yakınlarında bir çaycıda oturan ermenilerin
görüşlerine yer verildi. Adını vermeyen 17 yaşındaki bir genç duygularını şöyle
anlattı: "Dink'in ölmesi bardağı taşıran son damla oldu. Bu ülkede daha kötü
zamanlar da gördüm; darbeler, ekonomik krizler, depremler. ama eğer yapabilirsem
burayı terk etmek istiyorum. Bu ülkede nefes alamıyorum. Herkes size düşman gibi
davranıyor."
--- `sabah` ---
ama orjinal ifade ise şu şekilde:
--- `reuters` ---
the owner of the tea house, who declined to give his name,
said he was horrified to learn dink's killer was an unemployed 17-year-old who
wanted to become a nationalist hero. the youth and his accomplices are now on
trial.
"this was the straw that broke the camel's back. i have seen the
darkest days of this country -- military coups, economic crises and earthquakes.
not once did i think about leaving. but this is too much. i would emigrate if i
could," he said.
--- `reuters` ---
Biraz özen gösterin kardeşim. Kahvecinin ifadelerini 17 yaşındaki çocuğa nasıl maledersiniz. Basit bir çeviri hatası gibi geliyor size di mi? Fakat bu çeviri hatası nelere yol açabilir diye düşünün lütfen. Zaten ince düşünmediğimiz için çok acı çektik. Biliyorsunuz değil mi?

Ek 1: `Bir yazardan gelen mesajı aynen ekliyorum: (Teşekkür ederim)
"Günaydın. Ben yazacaktım ama aynı haber olduğu için belki eklemek istersiniz diye düşündüm. Dikkat ettiyseniz Sabah gazetesinde "Etyen" değil "Etyem" yazıyor. Haberi hazırladıktan sonra son bir kez okuma ihtiyacı bile hissetmemişler."

Ek 2: Bir Ermeni asıllı vatandaşımızın ve aynı zamanda sözlük yazarının mesajı üzerine birşeyler daha eklemek istiyorum. Yukarıda belirttiğim fikirler belki de benim dar Ermeni arkadaş çevremde hissettiklerim. Arkadaşın mesajını okurken, Hrant Dink olayının Ermeniler üzerinde, aynı 99 depreminin toplumumuz üzerinde yarattığı etkiye benzer bir etki yarattığını hissettim. Verdiği örnekler haklı. Zaten şu ifadesi gerçekten durumun ciddiyetini gösteriyor:
"misal ben az önce günün başlıklarında ermeni yazdığını ve yanındaki entrylerin
giderek artığını görünce korktum. hem okuyabileceklerimden hem de bir şey olmuş
olabileceği fikrinden.
"önemli olan hepimizi insanımız olarak kabul etmek ve tüm insanlarımızdan da `toplumun mayası`nı oluşturan hususlarda aynı hassasiyetleri beklemek.