Mesut Barzani

Barzani: PKK'lıları teslim etmeyeceğiz. Kaynak
DOHA - Katar'ın El Cezire televizyonuna demeç veren bölgesel Kürt yönetimi başkanı Barzani, bedeli ne olursa olsun herhangi bir Kürt'ü bölge ülkelerinden birine teslim etmeyi reddettiklerini vurguladı. Barzani, terör örgütü PKK'nın, Türkiye'ye yönelik saldırıları için Kuzey Irak topraklarını kullanmasını izin vermeyeceğini, bunu yapması halinde örgütü bölgeden kovacağını da belirtti.

Türkiye'ye sorunu, Kürt-Türk sorununa dönüştürecek bir iş yapmaması çağrısı yapan Barzani, "Aksi halde büyük bir felaket doğar" dedi. Mesud Barzani, Kürtlerin haklarına vurguda bulundu ve Kürt-Kürt savaşına asla izin vermeyeceklerini söyledi.

Barzani, PKK'ye ait herhangi bir merkez ve karargahın Kuzey Irak'ta bulunmadığını, Kürt bölgesinin PKK ile Türkiye arasındaki sorunda taraf olmadığın da yineledi. Barzani Araplardan, Kürtlerin isteklerine destek olmalarını istedi.
Bugün yayınlanan demecini okuduktan sonra şu soruların sorulması gereken kişi:

1) "Barzani, terör örgütü PKK'nın, Türkiye'ye yönelik saldırıları için Kuzey Irak topraklarını kullanmasını izin vermeyeceğini, bunu yapması halinde örgütü bölgeden kovacağını da belirtti"
Soru: PKK, Türkiye'ye yönelik saldırıları için Kuzey Irak topraklarını kullanmaktadır. "bunu yapması halinde" ifadesi ne anlama geliyor? Zaten bunu yapıyorlar. Neden zaten olan bir şeyi "olmuyormuş gibi" göstermeye çalışıyorsunuz?

2) "Kürt-Kürt savaşına asla izin vermeyeceklerini söyledi"
Soru: Kürt ile Kürt savaşını talep eden yok. PKK'lılar teröristtir. Nasıl şu an Türk-Terörist mücadelesi vardır. Aynı şekilde Kürt-Terörist mücadelesi de olmalıdır ki Türk-Kürt barış içinde yaşayabilsin. Kuzey Irak'ta belli haklar kazanan Kürt Yönetimi, haklarını meşrulaştırmak için terörist örgütten uzaklaşmalı, destek vermemelidir.

3) "PKK'ye ait herhangi bir merkez ve karargahın Kuzey Irak'ta bulunmadığını"
Soru: Soru yok. Sadece Kuzey Irak'taki PKK kamplarını sayalım:
Kandil Dağı: Sınırdan 90 km. uzaklıkta. 3.500 metre. PKK'nın üslendiği vadi 1.300-1.500 metrede. Dağ daha çok eğitim üssü ve cephanelik olarak kullanılıyor. Çevrede PKK'ya destek veren 30 kadar köy var.
Harun Kampı: Bir siyasi eğitim okulu ve arşiv bürosu, mühimmat, yakıt ve gıda depoları, muhabere santralı var. Kamp yakın bir süre önce boşaltılarak bilinmeyen bir bölgeye taşındı.
Tang-i Shiwadiza: Siyasi eğitim yeri, gıda ve yakıt depoları bulunuyor.
Kenicenge Kampı: Siyasi eğitim yeri olarak kullanılıyor.
Bokrisan bölgesi: 30-40 militan bulunuyor. Askeri eğitim alınıyor bir nevi öncü birlik sayılıyor.
Enze Köyü: 60'a yakın ev var. Irak'ta seçime giren PKK’nın partisi Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi'nin ofisi konumunda.
Sarı-ı Sule Dağı: Dr. Viyan kod adlı teröristin kontrolünde bir hastane var.
Gırnako ve Pişteşan bölgeleri: İlk başta terör örgütü mensupları yoktu. Ancak son dönemlerde buraya uğradıkları belirtiliyor.
Zargali Köyü: Örgütün asayiş sorumlusu Hakkı kod adlı terörist bulunuyor. Asayişi sağlamakla yükümlü 30 terörist bulunuyor.
Kurtak Köyü: Kandil Dağı asayişine bağlı yol kontrol ekibi bulunuyor. Sayıları 15 ila 20 arasında değişen teröristler görev yapıyor. Bunların görevi en ufak şüpheli durumu veya kişiyi merkeze telsizle bildirmek.

4) "Barzani Araplardan, Kürtlerin isteklerine destek olmalarını istedi."
Soru: Amerikan askerlerinin ülkeyi işgali sırasında destek vermediğiniz Araplar'ın desteğini istemek ne kadar mantıklı?

Oeeeh fasa fiso işte!

ve şu haber ile yazıyı bitirelim:
İngiliz Gazeteciden Acı Tespit
İngiliz The Sunday Times gazetesi, terör örgütü PKK'nın yanında "İngilizler, Ruslar, Almanlar, Yunanlılar, iranlılar ve Arapların da yer aldığını" yazdı.

Kandil'e çıkan gazete muhabiri, "Dağa giderken Irak ordusunun kontrol noktalarında PKK'lı teröristlerin bulunduğu kamplara giden yolu bize neşe içinde tarif ettiler" diye yazdı.

İngiliz The Sunday Times gazetesi, Kandil'e çıkan muhabiri Hala Jaber'in izlenimlerini yansıttığı uzun haberinde "The Sunday Times, Kuzey Irak'ta terörist PKK ile birlikte Türk kuvvetleri ile çatışan yabancıların arasında Britanyalıların da bulunduğunu açıklayabilir" dedi.

Kandil Dağı'ndaki PKK'lılara dayanarak bazı Avrupalıların PKK ile güç birliğini yaptığını belirten gazete, "3 bin" kişiden oluşan PKK gücünde en az üç Britanyalı olduğu"nu belirterek şöyle devam etti:

"Diğerleri arasında Ruslar, Almanlar, Yunanlılar, İranlılar ve Araplar da var. PKK, hem Avrupa, hem de Amerika tarafından terörist bir örgüt olarak nitelendiriliyor."

"PKK'YA KARŞI EYLEMİN iŞARETİ YOK"

Jeep ile Kandil Dağı'na çıkan The Sunday Times muhabiri Jaber, "Türkiye'nin, Kuzey Irak'taki Kürt bölgesel yönetiminin PKK'yı kıskaç içine alması talebine karşın onlara yönelik herhangi bir eylemin işareti yoktu" diye yazdı.

Hala Jaber "Dağa giderken Irak ordusunun her kontrol noktasında geçmemiz yönünde işaret yaptılar ve bize PKK'lı teröristlerin bulunduğu kamplara giden yolu neşe içinde tarif ettiler" sözlerini de kullandı.

PKK'lılara yönelik ikmal yollarının da kesilmediğine dikkat çeken Jaber, Kandil'e çıkarken yolda gıda malzeme ile dolu birkaç aracı gördüklerini de anlattı

ABD Sadece İstihbarat Verecek

Haber: "ABD, terör örgütü PKK'ya karşı Türkiye'yle ortak askeri operasyonlarda bulunmak yerine sadece istihbarat vermekle yetinecek."

Yorum: Hiçbir işe yaramayacak istihbaratın ABD tarafından verilmesidir. Zira;
Sabah haber dinliyorum. NTV'de diyor ki "Türkiye ABD ve Irak'dan PKK'nın elebaşlarını istedi, ABD yerlerini bilmediğini söyledi". İngiliz The Sunday gazetesi muhabiri elebaşlarını eli ile koymuş gibi buldu dağda ve röportaj yaptı.

Haberden bir kesit:
"...ABD Devlet Başkanı George W. Bush'un bölgede yeni bir şiddet olayı görmek istemediğini ve..."

Yorum:
Senin şiddetin kötü, benimkisi iyi!


Bütün Kürtleri Kuzey Irak'a İhraç Etmek

Birkaç internet sitesinde gördüğüm ifade üzerine, hiç tarzım olmamasına rağmen ilk defa hakaret içeren sıfatlar kullanarak yazmak zorunda kaldığım için öncelikle özür dilerim.

Bölücü unsurlar içeren saçma önerme.
Bu ülkenin öncelikle Anayasası'na ardından da Kanunlarına saygı göstermek ve uymak herkesin görevi ve zorunluluğudur.
TC Anayasası
- MADDE 3. - Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Bölücülük suçunun cezası kanunla bellidir. Bu suçu işleyenle cezalandırılır. TC vatandaşlığından çıkartılma cezasının kimlere verileceği de kanunla belirlenmiştir.

Öncelikle kanunlara saygılı olmak gerekir.
Sonralıkla maşa olmamak gerekir.
"Milletini sev" dediğin adam "Onu bunu keselim, onun bunun kıçına tekme atalım" diyorsa o adam öküzün önde gidenidir. Vatan Sevgisi'ni dötünden anlamıştır.

Bu itibarla, milletimizin bir kısmını sınırdışı etmeyi düşünmek Anayasamızın 3. maddesine aykırıdır ve bölücülüktür.
(Götünüzden Tehcir Uydurmayın)

Kürtler - Türkler - Kürdistan

Tespit: Türkiye'de yaşayan Türk ve Kürtlerin ortak değerlerinden bir tanesi islamdır.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan Kürtler iki gruba ayrılmaktadır.
  1. TC devletini kabul edenler
  2. TC devletini kabul etmeyen, bağımsız bir kürt devleti kurmak isteyenler.
--------------------------------------------------------
  • TC Devletini Kabul edenler.
Bu kişiler genellikle İslam'a daha yakın insanlardır. Malatya ve Şanlıurfa Kürtleri çoğunluk olarak örnek gösterilebilir. (Mesela Malatya'nın Sözde Kürdistan sınırları içerisinde gösterilmesi Malatya'da büyük tepki çekti.)

Mesela teorimizi destekleyecek örnek bir yazı gösterirsek: Kaynak
Yazım Londra'da yazan yorumcuya..Sen başta Urfalı kürt halkına faydalı olmak istiyorsan. Londra'da ne işin var.! Bizim çektiğimiz acı sorunları seninde ortak olman gerekmez mı. Senin ne biz kürtlere. nede kendi akraba ve anne babana faydan var.Senin beynin yıkanmış sa. Biz ancak sana acırız. Geçti o eski kalıplaşmış laflar. Urfa halkının bu eski bayat laflara karnı toktur.Uyandı Urfa'lı ne Kürt nede Türk ve nede başka ırkçı bölücü deyimler..Dünya da ve Ahirete bize lasım olan İslamiyet şemsiyesi altında bütünleştik.. Urfa'ya istikrar geldi.İstikrar. İşte 2007 22.dönem milletvekili seçimleri. işte çıkardımız milletvekilleri. 11 milletvekilin 9 AKP 2'sı bağımsız.. Bu istikrar değilmi?. Boşuna nefesini tüketme.Bir kürt olarak başta ben. ve sonra Urfalı kürt halkı istikrarı yakaladık..Herkes işinde..herkes yardımlaşmakta.Herkeste bir hüzür var..
Ayrıca Malatya'dan son gelen haberlerde de 'Malatya otogarında Şehit olan Askerlerimiz için "iyi olmuş" diyenlerin tartaklanması ve yapılan gösteriler örnek olarak gösterilebilir. Kaynak

--------------------------------------------------------
  • TC devletini kabul etmeyen, bağımsız bir Kürt devleti kurmak isteyenler.
Bu grup ise direkt ve/veya dolaylı olarak bağımsız Kürt Devleti'ne sempati duymaktadırlar. Bu kişiler, aşırıya kaçıp PKK'ya katılanlardan tutun sadece sempati besleyenlere kadar geniş bir kitleyi içermektedir. Şırnak, Diyarbakır ve Hakkari illeri özellikle bu tarz kişilerin yoğun olduğu bölgelerdir.
İslam, Türkler ve Kürtler arasında ortak bir değer olduğu için bir de son dönemde bu paydayı bozmaya yönelik faaliyetler göze çarpmaktadır. Son dönemde Kürtler arasında Kitab-ı Mukaddes (İncil) ve Tevrat sıkça dağıtılmakta ve gizliden gizliye Kürtlerin dini inançlarını değiştirerek iki toplum arasındaki ortak payda da yıkılmaya çalışılmaktadır.

--------------------------------------------------------
  • Son olarak
Bu hareketlerin sonuçlarının ne olacağı şu an tam olarak kestirilemez ama;
  1. Zaten dil olarak dört farklı şiveye sahip [1.Kurmanci (Kırdasi), 2.Orta Kurmanci (Sorani), 3.Kırmancki (Kırdki, Zazaki-Gorani), 4.Lorani.] Kürtler din olarak da iki büyük dine (İslam ve Hristiyanlık ayrılabilir. (Not: Türkiye'de sadece Kurmanci ve Zazaki lehçeleri vardır.)
  2. Türkler, Kürtler, Ermeniler ve Yunanlılar Osmanlı İmparatorluğu döneminde birlikte yaşamışlardır. 1915 yılında bağımsızlık umudu verilen Ermeniler'in başlattıkları olaylar iki halk arasına 'kan davası' sokmuştur. Bu tarihten sonra ne tür gelişme olursa olsun toplumların hafızasından bu olayların silinmeyeceği aşikardır. Aynı şekilde Anadolu'nun Yunan işgaline uğraması ve Yunan İşgali sırasında yaşanan olaylar da Türk ve Yunan halkları arasına 'kan davası' sokmuştur. Bu saatten sonra ne kadar dostluk adımları atılırsa atılsın 'kan' hafızalardan çıkmayacaktır. İşte bu olaylara benzer şekilde şu an Kürtler için yaratılan Amerikan soslu 'bağımsızlık, özgürlük, freedom' havası da iki toplum arasına kan davası sokmaktan başka bir amaç gütmemektedir. Ola ki Amerika'nın çıkarı kalmaz ve bölgeden giderse elimizde sadece birbirinin kanını döken iki toplum olacaktır. Önemli olan kavga ederek değil, başkalarının gelecekle ilgili yaptıkları planları iyi analiz ederek hareket etmektir.

Şose Yol

Şose: Bir tür yol. Silindirle düzlenmiş küçük taşlardan oluşan yoldur. Neredeyse Anadolu'daki tüm köylerin ana yolla bağlantısını oluşturan yoldur.

1990 öncesi yapılışı: Karayollarına ait araçlar köye gelir. Bir kilometre şose yol yapmak için gelmişlerdir. Köyün bostanlarında takılırlar. Varsa ırmak-göl de çimerler. Bir ay sonra işin bitmesine iki gün kala önce ortalama iki santim büyüklüğünde mavimsi taşlardan yola dökerler. Sonra üzerine ince kum dökerler (tabi bunlar sağa sola tarlaya saçılarak olur) sonra silindirle üzerinden geçerler ve köyü terkedip giderler. Zaten yaptıkları yol da kırk ikindi yağmurları ile dağılır gider.

1990-2000 yapılışı: 1990'dan önce yapılan şose yol gene aynı şekilde yapılır, üzerine bir hafta süren ama son gün yapılan zift dökme işlemi uygulanır. Sonra köylü çocuklar gelip sıcak zift göllerine ayakkabılarının tabanını batırarak bir nevi ayakkabıyı bir sene daha giyerler. Delikler kapanır.

2000 sonrası yapılışı: Özel sektör gelir. Belirtilen nitelikte asfaltı bir günde döker. Silindirle ezer gider. Şose devri kapanır asfalt devri başlar.

Not: Tarihler bölgelere ve illere göre değişmektedir. 2007 yılında bile şose yolu olmayan yerleşkeler mevcuttur.

Kandil Dağı'nda Patlama

Hürriyet Gazetesi Haberi: (link)
PKK'nın Avrupa'daki para trafiğini yöneten Rıza Altun'un da katıldığı Kandil Dağı'nda düzenlenen toplantıda, bir terörist üzerindeki bombayı patlattı. Patlamada, saldırıyı gerçekleştiren terörist ile örgütün üst düzey sorumlusu 4 kişi öldü. Toplantıda bulunan Rıza Altun'un, patlamada yara alıp almadığı öğrenilemedi.
Şimdi olası bir senaryo üzerine diyalog yazalım. Anlayan anlar.

- Evet sevgili arkadaşlar. Bugün burada toplanmamızın sebebi gene Türkiye'yi bölmeye çalışmak.
- Şak şak yaşa varol

.... O sırada toplantı yapılan yerin hemen yanında ....

- La bunlar da konuşuyor konuşuyor ama biz askere kurşun sıkıyoruz.
- He vallah
- Boşver bunları konuşsunlar, sen al şu sandıkları da bana yardım et.
- He vallah
- Ya benim kafam karıştı, dünyanın her yerinden askeri mühimmat geliyor. Her biri kendi dilinde yazıyor.
- He vallah
- Bu dün gelen bombaların düğmelerinin üzerinde yazanları da hiç çözemedim.
- He vallah
- Ya şimdi köyümde kendi toprağımda olmak vardı. Anamın, gardaşımın yanında.
- He vallah
- Burda ne yazıyor "daaaannnngeeeerr dooooont bush"
- He vallah
- Du bakalım nasıl çalışıyor bu bomba
- He val...... dur yapm...

- boom -

Aysel

1988 yılında televizyon (-ki tek kanal TRT) izleyebilecek kadar büyüyebilmiş herkesin aklından çıkmayan isimdir Aysel.
Aysel, Türk kızıdır. Ailesi bir şekilde kaçıp Türkiye'ye, Anavatana dönmüştür fakat kızımız Bulgaristan'da kalmıştır.
O dönemler soydaşlarımızın binbir güçlükle Bulgaristan'dan kaçtığı dönemlerdir. O dönemler Naim Süleymanoğlu'nun manevi babası Turgut Özal tarafından Türkiye'ye kaçırıldığı dönemdir. O dönemler hepimizin Aysel için üzüldüğü ve gözyaşı döktüğü dönemlerdi. Turgut Özal'ın sayesinde Aysel ailesine kavuştuğunda sevinçten nasıl ağladığımı hatırladıkça göğsüm kabarıp gözyaşlarıma hakim olamıyorum.

Washington Büyükelçisinin Geri Çağrılması

Sabah Gazetesi Haberi:(link)
----
Şensoy'un ABD'nin tutumuna karşı Ankara'ya istişareler için çağrıldığı dün Dışişleri Müsteşarı Ertuğrul Apakan tarafından ABD Büyükelçisi Ross Wilson'a iletildi.
----
ABD Temsilciler Meclisi Dış İşleri Komitesi'nde sözde Ermeni soykırımının kabul edilmesinin ardından Ankara tepkisini göstermek amacıyla Washington Büyükelçisini geri çağırdı.
Sorun aslında Türk ekonomisinin kuvvetli olmamasından kaynaklanıyor.
Sonuçta eğer ekonominiz kuvvetli ise, atom bombası da atsanız kimse gıkını çıkartıp soykırım yaptın diyemez. Gerisi küçük satranç hamleleri işte...

Ahmet Yesevi Üniversitesi

  • Bir vesile ile bir ay önce öğrencilerinin mezuniyet törenine katıldığım okul.
  • Bünyesinde Kazak, Kırgız, Türkmen, Uygur ve unuttuğumuz bir çok Türk'ü barındıran aynı zamanda Rus asıllı Kazak kardeşlerin de okuduğu okul.
  • Millet olarak ağabeyleri olmamız gerekirken gereken ilgiyi göstermediğimiz milletlerin çocuklarını yetiştiren okul.
  • Sovyet asimilasyonu ile bir çok değerlerini kaybetmelerine rağmen, ben yaşça büyük olduğum için saygı gösterip, beni tanımasalar bile yanımda sigara içmeyen öğrencilerin oluşturduğu okul.
  • Atamın dedemin bana emaneti olan çocuklara ülkemde sahip çıkan okul.
  • Bir Kazak öğrencinin gitarı ile "anaşım sağındım" (annemi özledim) şarkısını söylerken gözyaşlarıma hakim olamadığım öğrencileri yetiştiren okul.

Çok zor değil, sadece yüzümüzü batıdan biraz da olsa doğudaki karındaşlara çevirmek. Onlara sahip çıkmak, abileri olmak. Geçmişte nice kardeş dediklerimizin arkamızdan iş çevirmesi ile sonuçlanan tarihi az da olsa hepimiz biliyoruz. Ne olur yüzümüzü kardeş değil de karındaşlara çevirsek?

Hepimiz Şehidiz!

15 fidan kırıldı...
Terör belası dün vatandaşımın, bugün 15 tane fidanımın canına kıydı.
Bak, oku ne yazıyor:
"Piyade onbaşı Fettullah Selçuk, memleketi Diyarbakır'ın Sati Köyü'nde dün düzenlenen törenle son yolculuğuna uğurlandı. Törende şehidin acılı annesi ve kız kardeşi Kürtçe ağıtlar yaktı. Terhisine 4 ay kala şehit olan Selçuk'un ağabeyi ibrahim Selçuk, tabuta sarılarak gözyaşı döktü."
O benim canım ciğerim. O benim şehidim.
O ana benim anam, O kardeş benim bacım.
Onunla birlikte ben de şehidim.
Bu söz bu terör belasına karşı "herkesin" tek bir ağızdan, gür ve dimdik söylemesi gereken sözdür.
"Hepimiz Şehidiz!"
Hadi?

Yazamıyorum...
15 fidan kırıldı...

Gül'ü İstemeyen Vatandaşlıktan Çıksın

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasını istemeyen Bekir Coşkun'a yönelik olarak sarfettiği cümledir.

Başarılı olacak bir söylemdir. Halk bu sözün arkasında duracaktır.
Bu yazı sözlerin doğruluğu ile ilgili değil Yönetim Sanatı ile ilgilidir. Lütfen sonuna kadar okuyun.
Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Bekir Coşkun ile ilgili görüşlerim farklı farklı. Fakat bu söylemde dikkat edilmesi gereken bir husus var.

Bu söylem bir sosyal tespitin tezahürüdür.
Günümüz Türkiye'sinde mevcut halkı tanıyan bir kişinin yönetim anlayışı açısından başarılı olduğunu gösterir.
(Buradaki 'başarılı' tanımlaması, 'gerçek anlamda başarılı olma' anlamında değil, toplumu yönlendirme ve oy alma anlamında kullanılmıştır.)

Amiyane Tabirler
Mesela herhangibir insan, birisi ile tartışırken o kişiye karşı bu tarz ifadeler kullanır.
- Otobüse binip eften piften bir konuda (bize göre eften püften) şikayet eden birisine: "beğenmeyen taksiye binsin" denir.
- Yönetimi eleştiren futbolcuya "beğenmeyen başka takıma gitsin" denir.
- Evde, işte eleştirinin dozunu artırırsanız "beğenmezsen kapı orada" denir.
v.s.
Bu örneklerden çıkan sonuç: Halkın sıkça kullandığı bir konuşma tarzıdır.

Maço Tavırlar
Bunun dışında halkın sosyal yapısına baktığınızda özellikle 'Televole Kültürü' diye adlandırılan olayların, beyanların tuttuğunu görürsünüz. Gelin-kaynana, yarışma-jüri, popstarların atışmaları v.s. ne kadar ilgi çektiğini düşünün. Bir yarışma programındaki saçma sapan bir konuda yapılan ve saatlerce süren tartışma programlarını ağzı açık izleyen insanımızı düşünün. Hadi kendinizi toplumdan dışlamayın bazen kanal değiştirirken bile takılabildiğimizi düşünün.
Buradan çıkacak sonuç da şudur: Halkımız polemiği sevmektedir. Hele ki polemikte birisi oyunun kurallarının dışına çıkıp daha bir erkeksi ve maço tavırlar sergiliyorsa daha da çok sevmektedir.

- Bir örnek olarak Erman Toroğlu'nu düşünün. Ne kadar eleştirilirse eleştirilsin Erman hoca olayın farkına varmıştır. Halkın ağzı ile maço beyanlar vermektedir. Kitlelere de kendisini kabul ettirmiştir.
(Türkiye sadece internet ortamı ya da belki de bu yazıyı okuyanların takıldığı entelektüel ortamlar değildir. Arasıra kahvehanelere veya mesela oto sanayi sitesine gidip nabız yoklamak lazım.)

- Son bir örnek olarak internet forum kullanıcılarını ya da web sözlük yazarlarını düşünün. Halkın ağzı ile ve maço tavırlar ile yazan yazarlar çok tutuluyor.

Sonuç
Buraya kadar anlatılanlardan çıkan sonuç şudur: Sayın Başbakan, halkın ağzından konuşarak ve halkın genelinin sevdiği maço tavırlar sergileyerek yönetim açısından gene başarılı bir hareket yapmıştır.
Sanılmasın ki bu söylem ona oy kaybettirir? Kesinlikle oy kazandırır.

Hipotezimi desteklemek için futbol kulüplerinden örnek vereceğim. (Ben de halkın ağzından yazayım) Galatasaray taraftarı yıllardır Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım karakterinde bir başkana sahip olmak istemiyor mu?
Galatasaray taraftarının böyle düşünmesinin sebebi ise uysal karakterli, federasyona kafa tutmayan mevcut başkanlarının (Özhan Canaydın) yerine, polemiğe giren, Galatasaray'ın haklarını savunan, mücadele eden bir başkana sahip olmak istemeleridir. Yani buradan şu sonuç çıkıyor: Kafa tutan, polemiğe giren halk tarafından "hakkımızı savunuyor" olarak değerlendirilmektedir.

Bu ülkede kavga eden kazanır. Genç olan, dinamik olan, polemiğe giren kazanır. Aha bu da benim sosyal tespitimdir.

Yorum:
Sayın Başbakanın söyledikleri ile ilgili yorum:
"Kimsenin kimseyi bu ülkeden kovmaya hakkı yoktur. Böyle bir söylem kabul edilemez."

Neyzen Tevfik'in söylemlerini pek sevmem fakat aşağıdaki söylemi mevcut olayla örtüşüyor.
"Türk milleti gariptir. Her bir lafi kaldirmaz. İbne dersin kızar da sksen onu aldırmaz."

Tespitimi desteklemek için görsel bir örnek:

3G ve Türkiye

3g teknolojisinin en büyük katkısı 3 alanda olacak;
(i) Cep telefonundan görüntülü konuşma,
(ii) Cep telefonundan tv yayınlarını izleyebilme ve
(iii) Yüksek hızda internet

Geçtiğimiz günlerde lisans sözleşmesi yapıldı ve tek teklif veren Turkcell lisans aldı. İhale kabaca 3-6 içinde 'tamamen' kesinleşecek.
2 Ekim 2007 tarihinde Bilişim Fuarı'nda Turkcell bu hizmeti vermeye başlayacak. Kesin olmamakla birlikte de kısa süre içinde tüm Türkiye'ye yavaş yavaş da olsa yayılacak. Henüz tarifesi ile ilgili açıklamalar yapılmadı fakat şu an 3g piyasası monopol piyasası olduğu için, fiyatı tahminen yüksek olacak.
Biraz da yorum katarsak Turkcell yakaladığı zaman sömürmeyi sevdiği için -benim gibi- her bir yeni teknolojik şeyi deneyen aklı evvellerden yağ çıkartacak.

Benim takıldığım esas nokta ise bu yeni teknoloji ile tanışan canım memleketim insanı ne tür ilginç başarılara imza atacak?
Artık etrafımızı "abi dün msn de karı soydum" diye böbürlenerek anlatanlar yerine "abi dün 3g de karı soydum" diye anlatanlar mı sarar bilinmez.
Hele ki kopya çekme tekniklerine 3g teknolojisinin yapacağı katkı gözardı edilemez.
Karısını aldatmak için yanında arkaplan resim mi taşıyan dersin yoksa bunu otomatik yapan video yazılımı yapan Türk programcısı mı dersin ne ararsan olacak. Canım türkiyem. Aha buraya yazıyorum daha neler neler olacak bak gör sen...


Toplu Taşıma

Bu sabah çektiğim fotoğraf sabahları özellikle istanbul'da yaşayan vatandaşlarımızın toplu taşımada ne tür işkenceler çektiklerini ifade etmektedir.
Benim bu binemediğim 3. dolu otobüstü.
4. otobüste çok afedersiniz dötüm sığacak kadar yer vardı da işe gidebildim. (Resmi daha büyük boyutta görmek için üzerine tıklayın)

Efendiler,

Yöneticilik öyle insanlara bas bas "Toplu taşıma araçlarına binin. Trafiği azaltın..." şeklinde söylemlerde bulunmakla olmuyor.. Mevcut durum dikkate alındığında, insanların özel araçları ile trafiğe çıkmaları akıllıca çünkü toplu taşıma araçlarında yer yok! tekrar yazıyorum. "Toplu taşıma araçlarında yer yok!"

Bir kaç sorum olacak:
- İnsanlar o toplu taşıma araçlarında ne işkenceler çekiyor biliyor musunuz?
- Ne idüğünü bir türlü anlayamadığım şerefsiz haysiyetsizler tarafından bayanlara bulunulan cinsel tacizden haberiniz var mı? (Erkeklere bile cinsel tacizde bulunuluyor)
- Sizin hiç mi bir bayan yakınınız yok otobüse binen?
- Otobüsle okula giden liseli bir kızınız da mı yok? ya da eşiniz hiç binmez mi otobüse?
- Akrabalarınızdan hiç cüzdanını ya da cep telefonunu çaldıran olmadı mı?
- Siz hiç takım elbisenizin içinde, pis ter kokuları soluyarak, tek elinizle zorla bir yerlere tutunarak, etrafınızdaki insanlığın vücut sıcaklığını özümseyerek, arka kapıdan binenlerin uzattıkları akbili ön kapıya doğru ilettiniz mi?
- Arada yere düşen akbili almaya çalıştınız mı? Ani frenlerde bir abinin bıyıklarını ağzınızda hissettiniz mi?
- Ya da eşinizle birlikte turist kılığına girip, "Lan bu gavurların hiç kıskanması yok ha, yanında karıyı götürüyom bana mısın demiyo" diye düşünen tiplerin olduğu bir tramvay vagonuna binmeyi denediniz mi?

Örnekleri çoğaltayım mı? Ne gerek var? Siz bir gün sabah işe toplu taşıma araçları ile gidin, akşam da geri dönün. İnsanların neler yaşadıklarını anlayacaksınız.

Sivas

Burası sivas gülüm,
Günü gününden kara.
Bir sana hasretim,
Bir de gelmeyen bahara.
mısralarını ezbere bildiğimiz,
"Soğuğa sormuşlar: 'nerelisin?' diye,
Erzurum'luyum ama Sivas'ta oturuyorum."
sözlerini ilk duyduğumuzda şaşırdığımız ama dilimiz demire ya da ayakkabılarımız kuru asfalta yapıştığı eksi otuz'u görüp "hakkatmış la" dediğimiz,

İlk minibüse bindiğimizde, para üstü veren minibüs şoförünün yürekten söylenen "al gardaş" sözünü duyunca şaşırıp, okul bitip dönerken gardaşlara sarılıp ağladığımız,

İlk yıl 'anadolu gören masum istanbullu' olarak çarşısında gezip kahvaltı yapmak için saatlerce börekçi arayıp bulamadığımızda "aa ne kadar küçük bu şehir" diye dalga geçtiğimiz ama son yıl "ben istanbul'a dönmem arkadaş" dediğimiz,

Soluk benzimize kıpkırmızı yanaklar veren, etli ekmeğinin, gevrek simidinin burnumuzda tüttüğü,

Arkadaşımızı aradığımızda annesinin "çarşıya çıktı" demesini müteakip, zaten çarşıya inersen, çarşıdaki arkadaşınla mutlaka karşılaşacağın için lafı uzatmayıp telefonu kapattığımız,

2000 yılına kadar bir tek sineması olduğu ve haftada sadece bir film geldiği için cümbür cemaat herkesin aynı filmi izlediği ve bir hafta aynı filmi konuştuğu,

İlk anda gardaşlık, üniversite, açlık, pejmurdelik, siyaset, etli ekmek, çifte minare, çerkez'in kahve, mis kebap, kümbet, terminal, terminalden sigara almaya gitmek, istasyon caddesi, hakan pastanesi, bosna hersek parkı, köy, tarla, patos, kör kösnü, traktör, kızılırmak, tödürge gölü, zara, hafik, bal, et, süt, avuz ile ilgili karelerin film şeridi gibi gözümün önünden aktığı ve ömrümün en güzel 4 yılını geçirdiğim, nasipse ileride de miyadımı doldurmaya heves ettiğim öz hakiki yiğido şehridir.

Ermeni Soykırımı


Bizim Köy
1900 yılına kadar savaşlarda yapılanlar soykırım olarak adlandırılmaz iken 1900 yılından sonra savaş esnasında yapılanlar soykırım olarak adlandırılmaya başlamıştır. yoksa roma, mısır, hülagü han, cengiz han, britanya, fransa ... soykırım yapmamış mıdır? dünyadaki tüm devletlerin bu konuda elleri kirlidir. tarihi incelediğinizde 1900 yılına kadar sürekli şu ifadeyi okursunuz "hepsini kılıçtan geçirdiler". Voyvoda'nın hikayesini de incelemekte fayda vardır. bir ara araştırmak gerekir. neden bu adama "kazıklı" lakabının takıldığını. geçelim...

osmanlı son döneminde, ayrılıkçı faaliyetlerde ve eylemlerde bulunan ermenileri haklı olarak tehcire (zorunlu yer değiştirme) zorlamıştır. bunu osmanlı değil dünyadaki tüm devletler yapmıştır. ayrılıkçı unsurlar ya sınırdışı edilir ya da yoğunlukları azaltılmak için farklı bölgelere tehcir ettirilir. bu tehcir eylemleri de durduk yere yapılmamıştır. hadi hurra ermeni vatandaşları burdan alıp şuraya taşıyalım da denilmemiştir. toplum düzeninin bozulması ve terörist eylemler sonucu böyle bir karar alınmıştır. Osman Pamukoğlu''nun bir röportajını izlerken şu tespitine hak verdim:

- "doğuda patlayan mayınları biliyorsunuz. hiç bir traktöre ya da yöre halkından bir aracın pusuya düştüğünü gördünüz mü? hep de uzaktan kumanda ile askeri araçlara yapılır bu eylemler. bunun menzili de taş çatlasın 100 metredir. yani bunu yapan kişi yerel halktan destek almaktadır. yerel halkı yanınıza alamadığınız sürece de terörü bitiremezsiniz."

osmanlının son döneminde doğuda ayrılıkçı terör vardır. bölücü eylemleri yapanlar eylemden sonra köylerinde 'masum köylü' şekline dönüşerek yakalanamamakta ve ayrılıkçılar yakalanamamaktadır. bu durumda devletin tehcir kararı alması kaçınılmazdır. zira "bağımsızlık" umudu ermeni asıllı vatandaşları sarmıştır ve devlet o sırada birinci dünya savaşındadır. yerel halkı yanınıza alma imkanınız kalmamışsa ya soykırım yaparsınız ya da göç ettirirsiniz. başka seçeneğiniz yoktur.
osmanlı, göç ettirme seçeneğini seçmiştir. bu göç sırasında ölümler yaşanmıştır çünkü insanları topraklarından alıp başka bir yere götürmek zordur. direniş yaşanmıştır ve direnişler sırasındaki çatışmalarda ölümler gerçekleşmiştir.
soykırım yoktur. zorunlu göç vardır. bunun da gerekçeleri yukarıda özetlenmiştir. geçelim...

hiç bir gerekçe soykırımı haklı hale getiremez.
mantık olarak soykırımı kabul ettirmek isteyenin soykırıma karşı olması gerekir.
"siz bize soykırım yaptınız biz de size yapabiliriz" düşüncesi mantıkla bağdaşmaz.
soykırıma karşı olan dünyanın her yerindeki soykırıma karşı olur.

müşkinaz ehmdeova'nın hikayesini okuyalım. (farklı kaynaklardan alıntı yaptım)

25 -26 sına keçen gece fevral 1992-ci : 'hocalı faciesi'
her terefden ermeni faşistleri hocalı'yı muhasaraya almışdılar. 26 fevral (şubat) 1992-ci ilde heyat yoldaşım (eşim) polis serjantı yelmar naib oğlu döyüşde şehid oldu. 17 nefer (kişiden oluşan) aile üzvlerimden (üyelerinden) bazıları şehid bazıları itkin (kayıp) düşdü. men balaca (ufacık) salatın'ı (18 aylıq körpe idi) küreyime (sırtıma) bağlayıb meşeye (ormana) kaçdım. meşede dörd gün ac-susuz, kar'ın içinde yol getmeye başladıq. biz qarqar çayını keçerken ayaqlarımız islandı, ayaqqabılarımızı ise su apardı (götürdü). daha sonra bizim kimi, ermeni basqınından qaçan hocalılarla birleşdik. meşede (ormanda) ermeniler bize aman vermirdiler. her tarafdan gülle, partlayış ve insan feryadlarının sesleri eşidilirdi. salatın sengimek (dinmek, durmak) bilmeyen partlayış seslerinden diksinerek ağlamağa başladı. ermeniler çok yakında idiler. sesi eşidib bizi esir ede bilerdiler. yanımızda iki yüze yahın hocalı sakini var idi. hamısı (hepsi) vahime (kaygı) içinde yüzüme bahırdı. her şey gün kimi aydın idi. ya salatın'ın sesini kesmeli idim ya da , hamımızı (hepimizi) öldürecekdiler. salatın'ın ağzına ne qeder kar , buz verdimse uşah (çocuk) sesini kesmedi. 200 nefer adamın hayatı menden asılı idi (bana bağlı idi). başka çarem galmadı... mecbur olub 200 neferi hilas etmek (kurtarmak) üçün öz balamı boğub öldürdüm. amma meyitini (ölüsünü) atmadım daha doğrusu ata bilmedim. meşede yol gederken uşağın ayaqları açılarken onu üstünü örtürdüm. daha sonra içimden güclü yanğı hissi duydum (içim yanıyordu). ne kadar kar yedimse yanğım yatmadı (hararetim sönmedi). aydın adlı yaşlı bir neferden (kişiden) meni güllelemesini hahiş etdim (kurşunlamasını rica ettim). çünki artık yol gede bilmirdim. aydın dayı mene : "kızım , balam bu hadiseden sonra men balamı öldürerem amma seni yoh" dedi.

özetle: osmanlı devleti ermeni vatandaşları üzerinde bir soykırım uygulamamıştır. bölücü terör eylemlerinin artması üzerine ve bu kişilerin köylerde saklanması ve köylüleri yanına alamaması sebebiyle yoğunluklarını azaltmak amacıyla göç ettirmiştir. bu iddianın en büyük destekçisi ermeni diasporasının (yurt dışındaki ermeniler) diri kalma, birlikte olma ve yaşama sebebi 'türk düşmanlığı ve sözde soykırım iddiaları'dır. ermeni diasporasının sesinin bu kadar gür çıkmasının sebebi de dünya siyasetine yön veren ülkelerin çıkarıdır. türkiye cumhuriyeti güçlü olduğu zaman bu sesler kısılır. daha doğrusu seslerin çıkmasına izin verilmez. olay gene bizde bitiyor.

Osmanlı'nın Çöküşü

Herkesin Osmanlı Tarihi ile ilgili bildiği ya da duyduğu "Kanuni Sultan Süleyman ile en yüksek sınırlarına ve seviyesine ulaşıp, duraklama ve çöküşe geçmesi" görüşüne sonuna kadar katılmakla birlikte bir noktaya temas etmek istiyorum.
Belki yazacaklarım misojinist bir ağızdan yazılıyor olarak algılanabilir fakat bu tespitimde 'kadın düşmanı' olduğum düşünülmesin.

Kanuni Sultan Süleyman'a kadar Osmanlı şehzadeleri, anadolu'da, başlarındaki lalalar ile büyütülürdü. Şehzadeler anadolu şehirlerinden birinde yöneticilik görevi yaparlardı. Kanuni'den itibaren şehzadeler sarayda yetiştirilmeye ve yaşamaya başladılar.

Burası çok önemli. gözlerinizi kapatın ve şunu düşünün: herşeyi aynı iki öğrenciyi ele alalım. Ailesinin yanında üniversite okuyan bir öğrenci ile ailesinden çok uzakta tek başına okuyan bir öğrencinin hayat deneyimi aynı olabilir mi? sanırım bu soruya vereceğiniz cevap şehzadelerin sarayda yetiştirilmesi ile ilgili bir fikir verecektir.

Devam edelim. Sarayda yetiştirilen şehzadeler harem içinde, kadınların etki alanı içinde yaşıyorlardı. Haremi cinsellik olarak düşünmeyin. Padişahın her karısı kendi çocuklarını saltanata hazırlıyor ve boğdurulmasından endişe ettiği için korku içinde büyütüyordu. Çünkü çocuğunun ölmesini istememesi baş etken olmakla birlikte aynı şekilde çocuğu ona bir statü veriyordu.

Burası daha da önemli. Gözlerinizi kapatın ve tekrar düşünün: Gene aynı iki öğrenciyi alalım. Bir tanesi annesinin dizinin dibinde, müthiş ilgi ile büyütülüyor ve dolayısıyla çevresinde kadın çok olan her erkeğin yaptığı gibi kadınsı huylar (yönetici olan her kadının sahip olduğu) kapıyor. Diğer erkek annesinden uzakta erkek arkadaşları ile yaşama savaşı veriyor. Okuldaki notları boşverin. Hangisi daha bir erkek olur? Hangisi daha çok hayatı bilir? Hangisi iyi bir koca olur? Hangisi iyi bir yönetici olur?

Erkeği, eğer yönetici olacaksa, belli bir yaştan sonra evinden uzaklaştırıp erkekler içinde büyütmek gerekir. Bu devlet yönetiminde bin yıllık eski bir gelenektir.

Ehliyet

Ağustos 2007 itibariyle almak için katlanılan maliyet:

- 250 YTL Kurs (en ucuzu)
- 40 ytl sağlık raporu
- 20 ytl fotoğraf (11 tane- 8 kurs + 3 sağlık raporu için)
- 5 ytl kitap
- 3 ytl muhtara (ikametgah senedi)
- 3 ytl adliyeye (sabıka kaydı)
- 30 ytl yazılı sınav harcı
- 30 ytl direksiyon sınavı harcı
- 13 ytl notere diploma örneği için (aslı veremezsin ya)
- 220 ytl sürücü belgesi için emniyete ödenen
---
614 ytl toplam harcanan

Tespitler ve Yorumlar:

- Gözlerim 1 derece miyop, 0,25 astigmat ama gözlüksüz bir şekilde muayeneye gittim ve tek bir doktor bir odada yaklaşık 3 dakikada muayene etti ve sanırım heyet raporu aldım.
- Kursta hiçbir derse katılmadım. Sadece kitabı iki gün okudum. Yazılı sınavlardan 97-93-96 aldım. Ultrasonic zeki değilim fakat sanırım o sınavdan kalmak için. Neyse ukalalığı uzatmayayım. Sınavdan kalan vardır belki ayıp olmasın.
- Direksiyon dersleri toplam 8 saatti. Sadece 1 saat katıldım. O da sınav yapılacak yer olan sütlüceye götürdü hoca. Sınavın yapıldığı yolda araç kullandım. Sınavda hesapta kalabalık(!) sebebiyle sadece 100 metre araba kullandım. Elli metre düz gittim ikinci viteste. U dönüşü yaptım ve elli metre de diğer yönden geldim. Bu arada aracın üzerinde sürücü kursu aracı yazmasına rağmen sol şeritte -çok afedersiniz- dötümün dibine kadar girip yol ver diye havalı kornasını çalan kamyoncu şerepsisine de burdan selam gönderiyorum. Neyse sınavdan 100 almışım. Tek yaptığım, ehliyet sınavına giren herkese verilen akılları dinledim ve uyguladım. İşte binince aynaları koltuğu ayarla. Geri giderken kolunu at v.s. geyikleri işte. Rolümü oynadım.

Bu yazıyı yazmamın sebebi olan diyalog:
- Lan bir sürü para gitti ehliyet için.
- "Abi herkes ehliyet almasın" diye yükseltiyorlar maliyetini.
- Yahu ne alakası var? Afedersin devlet ve özel sektörün tüm kurumları, ehliyet alacağım dediğim için ırzıma geçti. Bunun 'millet az alsın' ile ne alakası var? Millet az alsın istiyorsan:
  • Sağlık muayenesini daha sıkı yaparsın. Arada anatomik olarak müsait olmayanlara vermezsin. Mesela psikolojik olarak sağlam bir muayeneye sokarsın. (Eskiden muayenede doktor küfür ederdi. Sinirlenip sinirlenmediğini ölçmek için) Sinir hastaları manyaklara ehliyet vermezsin. Onlar da trafikte tartıştıklarını öldürüp boğaza atmazlar.)
  • Sınavları zorlaştırırsın. Trafik hakkında bilgisi olmayanlara ehliyet vermezsin.
  • Direksiyon sınavlarını kişi başı 2 dakika değil 15 dakika yaparsın. Tüm sınav 1 saatte bitmez de 4-5 saat sürer. Böylece hem uygun olmayanları daha iyi tespit edersin hem de her öğrenciden aldığın 30 ytl nin karşılığını verirsin. Yokuşta arabayı kaydırıyor muyum? Bunu sınav yapan kamu görevlileri bilmiyor. Açıkçası ben de bilmiyorum. Trafiğe çıkıp öğreneceğiz. Artık trafiğe ve araba kullanmayı kendi kendime öğreneceğim. Hem de trafikte!
  • Muhtarlık, savcılık, özel hastahane, noter, milli eğitim öptü beni. Kursa bir şey demiyorum. Gerçi ben gitmedim ama verdiğim paranın karşılığı olarak 1 ay ders vardı kursta. Ayrıca direksiyon dersleri de dahildi. Ama diğerlerine niye para verdim hala anlayabilmiş değilim.
  • Son olarak zurnanın zırt dediği yer. Bir kaç gün sonra 220 ytl emniyete ödeyerek ehliyetimi alacağım. Ben 250 ytl vereceğim onlar da bana bir plastik kart verecekler!
Kanunlar burada yazımı bitirmemi emrediyor. Yoksa buraya yazacaklarım ... Neyse anlayan anladı.

Şimdi kursu tamamlayıp sertifikayı aldıktan sonra yaşananları aktaralım:

Tarih: Eylül 2007
Yer: Fatih Trafik Tescil Şube Müdürlüğü

-- Adres --
Vatan Caddesi'nde Aksaray'dan yukarı doğru gidilir. Emniyet amirliği geçildikten sonra sağda Fatih Kaymakamlığı ve Adliyesi yer alan kahverengi bir bina vardır. Binaya girerken kapıdaki görevli memura soru sormayın. Çok meşgul olduğu için bazen şakacıktan sinirlenebiliyor. Siz binaya girer girmez sağdaki 10 basamaktan yukarı çıkın ve sol tarafta kalan Trafik Tescil Şube Müdürlüğü koridoruna girin. Uzun koridorun sonunda sağ tarafta işlem yapılıyor. Tam karşıdaki oda da veznenin bulunduğu yer.

-- Numara Alma --
Sabah en geç saat 07:00 de orada bulunun en dış kapıdaki polis memuruna isminizi yazdırmanız gerekir. 06:30 ile 07:10 arasında gelenler ilk 10 numarayı alabilirler. İlk 10'a girmek önemli çünkü saat 08:00 de açılan şube saat 10:00 da ilk 10 kişinin işlemini bitirebiliyor. Görevli memura "burada nerede pastahane var" gibi saçma sapan sorular sormayın. Numaranızı aldıktan sonra yürümeye başlayın, illaki bir pastahaneye rastlarsınız. "Koskoca İstanbul'da pastahane mi sorulur? !!!"

-- Vezneye Para Ödeme --
Saat 08:30 da şubenin tam karşısında olun ve hemen karşı odadaki vezneye 177,50 YTL yatırın. Bu parayı neden ödediğimi sordum ama tatmin edici bir cevap alamadım. Verilen makbuz üzerinde de neden ödendiği yazmıyor. Ama bu parayı ödemeden de ehliyet alamıyorsunuz. Sanırım bir tür bağış (!). Veznedeki amcaya dikkat edin ve eğer 180,00 YTL verdiyseniz para üstü olan 2,50 YTL yi mutlaka isteyin. Çünkü amca unutabiliyor (!)
Vezne odasından çıkmayın ve veznenin hemen yanındaki masadan 3 YTL vererek başvuru formu ve iki adet zarf alın. Eğer 5,00 YTL verdiyseniz para üstü olan 2,00 YTL yi mutlaka isteyin. Çünkü arkadaş unutabiliyor (!)

-- Form Doldurma ve Evrak İşlemleri --
Aşağıdaki işlemleri yapmazsanız sıra size geldiğinde sıradan çıkıp yandaki masada bu işleri yapmak zorunda kalırsınız ve tekrar döndüğünüzde sıranızı kaybedebilirsiniz.
  • Nüfus cüzdanınızın iki adet fotokopisini hazır tutun ve fotokopileri mutlaka a4 kağıdının yarısı boyunda kesin. Tam a4 kağıdı olursa yarıya kadar küçültmenizi istiyorlar.
  • Fotoğrafınızı formdaki yere sığacak kadar kesin ve forma zımbalayın. Masada zımba var. Teli biterse sırayı yararak içerideki memurdan isteyin. Bir taneden fazla tel almayın fırça yiyebilirsiniz.
-- Son İşlemler --
Memura güleryüzlü davranın. O sağ yanağınıza sinirlense siz sol yanağınızı gösterin. Eksik doldurduğunuz yerleri sıradan çıkmadan hemen yanında doldurun.
Eğer muayenede gözlüklü iseniz gözlüklü gidin. Gözlüklü değilseniz de gözlüksüz gidin. Ne yazıyorsa öyle olun, adam olun (!) Memura kart bedeli olarak 32,00 YTL para verin. Bozuk verin. Sonra çıkıp paşa paşa işinize gidin.

Türk Siyaseti

22 temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesi:

AKP lideri: Ey Antalyalılar, Baykal Antalyalı ama Antalya'ya ne yaptı? Hiç bir şey (!)
CHP lideri: AKP'ye verilen oylar PKK'ya gider, ayrıca yeşilkartı kaldırıp kimlikle herkese sağlık hizmeti vereceğiz (!!)
Diğerleri: x bilmem kaç lira olacak (!!!)
Halk: Hangisine versek (!!!)
Bunun adı: Siyaset (!!!)
Ben: Keşke 80 ya da 600 ya da 1400 sene önce dünyaya gelseydim!

Bir de siyasetçilerin kim olduklarını anlamak için şunu okumak lazım: Kontrgerilla

Cumhuriyet Halk Partisi

Türkiye siyasetinde başarısız partidir.
Bu başarısızlığı ile ilgili bir kaç tespit.
- En büyük rakibi Ak Parti özellikle belediyeler ve teşkilat yapısı sayesinde sürekli halk ile temas halindedir fakat Cumhuriyet Halk Partisi bunu becerememektedir.
- Yetkililerindeki "kendi ve insanlar ile barışık olmayan karakter yapısı" özellikle Parti için çalışmak isteyen insanları parti dışında bırakmaktadır. Bunda Sayın Baykal'ın parti yönetimindeki statükocu yapısının da etkili olduğunu düşünmekteyim. Zira her sivrilen kişi potansiyel tehlike olarak görüldüğü için oyunun dışında tutulmaktadır.
- Gençlere açık olmayan partidir. Ak Parti kendisine başvurup görev almak isteyen kişilere çok yoğun ilgi gösterirken Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri ile görüşmek için deveye hendek atlatmak gerekir.

Kısaca "halk partisi" olan ama halka sırtını dönmüş partidir.

"Halkı kazanan savaşı kazanır."
Mao

Eğitime Katkı Payı

üniversite yıllarımda (doksanların sonu) adını sıkça duyduğum ama farklı vergiler ödemekten folloş olmam sebebiyle hayal meyal hatırladığım, eğitime katkı adı altında bir takım işlemler üzerinden devlete bir gelir yaratan kesinti/gelir kalemi idi.
en sivri hatırladığım noktası ise; 8 milyon tl olan başbakanlık bursumu almaya gittiğimde, 6 milyon tl ödenmesinin sebebi olan, 2 milyon tl eğitime katkı payı kesintisi olmuştu. insan ister istemez düşünüyor, hadi eğitime katkı payı aldın da, eğitim gören öğrencinin bursundan da eğitime katkı payı olur mu sayın ilgili dönemin yöneticileri?

Minibüs Şoförleri

An itibariyle;
- Yaklaşık 15 dakikalık yolu her köşebaşında bekleyerek 45 dakikaya çıkartmış,
- Hemen arkasında oturan kızı, bakışlarıyla sürekli aynadan taciz eden,
- Gaz-fren geçişlerini oldukça agresif yaptığı için kendimi lunaparktaki eğlence treninde sanmama yol açan,
- Debriyaj kullanmadan vites değiştiren,
- Sağ şeritte giden bir bayan şoförle hız yarışına girip onu ileride parketmiş kamyona çarpması için sıkıştıran,
- Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden çıkıp karşı kaldırıma geçmeye çalışan zihinsel özürlü bir vatandaşımıza (deli diye) camı açıp tüküren,

Bir "kötü" örneğe sahip meslek grubudur. Benzer davranışların bazılarını daha önce defalarca yaşadım fakat bu arkadaş hepsini bir arada gerçekleştirmeyi başaran ender hıyarlardan biriydi. Yuh yahu. El edeb!

Ekonomiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

son dönemde, yasama erkine sahip meclisin sürekli siyasi ve politik meseleler ile ilgilenmesi sebebiyle, ekonomiyi düzenleyecek, denetleyecek ihtiyaç duyulan düzenlemeleri yapmayan meclise sahip ülkem.
13 yıldır beklenen sigortacılık yasası 13 dakikada çıkıyor (tartışılmadan, derinlemesine görüşülmeden) fakat siyasi olaylar aylardır tartışılıyor.

hani ekonomik bir düzenlemeyi şöyle bir ay tartışsalar dişimi kıracağım.
ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi ... ekonomi

Solda Birlik

ve sol'un yıllardır birleşmeye çalıştığı fakat ne sağ'ı ne sol'u ne ortası ne kenarı belli olan canım ülkem.

partileri soldan sağa saymanın imkanı yoktur.
bu imkan olmayınca da orta noktayı bulmanın imkanı yoktur.
şimdi kim sağda, kim solda, kim ortada, kim marjinal?
sol kimi temsil ediyor, sağ kimi?
sağ muhafazakar mı? muhafazakar ise avrupa birliği ile ne işi var?
milliyetçi partiler sağ da mı? sağda ise avrupa birliği ile ne işi var?
radikal islamcı partiler sağ da mı? sağda ise irtica-i faaliyetlerle ne işleri var?
ılımlı islam diye dışarıdan isimlendirilen partiler sağ da mı? sağ nerede?
chp solda ise niye sağ partiler gibi çalışıyor,
liberal parti niye iş dünyasından destek bulamıyor?
sol kim? kim solda? soldakiler ne kadar sağda gibi? ne kadar solda gibi?
işçi partisi en solda ama parti başkanı isviçre'de milliyetçi söylemlerle kendini tutuklanıyor.

solda olsun, ortada olsun, sağda olsun tüm partiler iktidara gelince aynı şeyleri yapıyorlar... aynı soygun, aynı kadrolaşma, aynı yolsuzluklar aynı aynılar...

biz iş dünyasında yıllardır kanun bekliyoruz. biz düzenleme bekliyoruz.

en sonunda tüm partilerle millet bir "birleşicek" ne sağ kalacak ne sol...

Giyim

Modern Giyim Tarzı

Öncelikle "modern" olarak adlandırılan giyim tarzının emperyalist ülkelerin üretim ve pazar arayışlarında dayattıkları giyim tarzı olarak görüyorum. zira tek tip ürünler tek bir yerde üretilip dünyanın her yerine satılabilir. bu da ford üretim tarzı ile seri üretim yaparak global pazarlarda satış anlamına gelmektedir.

japonya'daki bir genç kız bir mağazaya girip "amerikan kotlarından istiyorum" diyebiliyor. tabi ki bu bir tercih meselesidir ama üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir örnektir.

sokağa çıktığınızda karşılaştığım manzara ise bana göre çok vahim. tek tip erkekler ve tek tip bayanlar. örneğin yaz aylarında erkeklerin neredeyse % 90'ı aynı tip yarım kol t-shirt giyiyor. kızlarımız ise neredeyse aynı tip pantalon ve body giyiyor.

iş yerinde 'modern dünyanın tercihi' takım elbise giyiyoruz. evet şu yazı yazılırken sıcaklık bilmem kaç derece. ben boğazı hem ikiye katlanmış hem de düz dursun diye içi kartonlu bir gömlek giyiyorum. üzerine de kalın bir bez (kravat) bağlamışım. arada da kalınca bir ceket giyip birileri ile görüşüyorum. bunlara ne hacet. bu mu modernlik?

Kültürümüze Ait Kıyafetler

Ben anadolu insanıyım. şahsen tek tip batı tarzı kıyafetlerden çok özellikle daha çok anadolu motifleri bulunan kıyafetleri tercih ediyorum. fakat iş yerinde tek tip takım elbise giymek ve işyeri dışında klişe elbiseler giymekten (hatta bulamamaktan ve de toplum tarafından hor görülmekten dolayı) kendi tarzım elbiseler giyemiyorum.
bir örnek vereyim. sıla-i rahim'i görmek için memleketime gittiğimde katıldığım düğünlerde yöreme özgü kıyafetler giyiyorum ve kendime yakıştırıyorum.
neden bu tarz giysileri giymem özellikle büyük şehirlerde yadırganıyor?
ya da neden bu tarz giyim modacılar tarafından geliştirilerek bize özgü ve sıklıkla halkın kullandığı elbiseler haline getirilmiyor?
o kadar güzel motiflerimiz var ki. hele ki kızlarımız için o kadar güzel desenlerimiz motiflerimiz var ki. inanıyorum ki iyi modacıların elinde çok daha güzel hale getirilebilir. son olarak Cem Yılmaz'ın konuya parmak attığı gibi "dar elbiseler bizim anatomimize uygun değil, tayt ne lan")

Siyasi Kaygılar

ülkemizin bir gerçeği vardır ki o da siyasi kaygılar yüzünden giyim konusunda sınırlamalar getirilmektedir. giyimin siyasi olarak kullanılması sebebiyle tek tip batı tarzı giyim dışındaki giyim desteklenmiyor. kötüleniyor. en çok ikileme düştüğüm konulardan biri de bu. bunada bir orta yol bulunabilir zannımca.

Çözüm Önerisi

hükumete düşen görev, giyimin siyasi olarak kullanılmamasını sağlayacak düzenlemeleri yapması, mevcut olanları tekrar gözden geçirmesi ve kendi kültürümüze özgü giyimi desteklemesi.
modacılara düzen görev kendi motiflerimizi, gömleklerimizi kullanması ve geliştirmesi.
bize düşen görev de kültürümüze sahip çıkmamız.

Son Söz

aslında bu yazdıklarımın hiç birinin olmayacağını biliyorum.
sadece hayal dünyama bir kaç dakika da olsa eşlik etmenizi istedim.
sonuçta hepimiz kurulu düzenin bir parçasıyız ve globalleşme adı altında gittikçe değerlerimizi ve kültürümüzü kaybediyoruz.
yahu biz kurtuluş savaşını kazandığımızda kimseye sormadan bir şeylere karar verebiliyorduk.

Vazifeyi İhmale Sürükleyen Merhamet Memlekete İhanettir

en büyük sorunlarından bir tanesi insanların işlerini doğru yapmaması olan canım ülkemdir.
halbuki doğru yol bize bir kere gösterilmişti:
"vazifeyi ihmale sürükleyen merhamet memlekete ihanettir."
bu söz Mustafa Kemal Aratürk'ün hepimize ders olacak, şu an içinde bulunduğumuz durumdan bizi kurtaracak sözüdür.
bir an durun ve etrafınıza bakın ve hayatınızı, işinizi gözden geçirin.
bu sözü 'algıladıktan' sonra insan pek eskisi gibi olamıyor.
bir çok insan 'merhamet' ettiği bahanesi ile görevini yapmıyor.
nasıl mı?
vergi borcuna ve suçlulara devlet sürekli af, erteleme çıkartıyor.
insanlar kamu düzenini bozacak şekilde trafikte araç kullanıyor.
örneğin haberlerde okuyoruz hepimiz ingiltere'deki futbolcuların işledikleri suçları.
tabi canım elin ingilizi yapar değil mi? ama bizimkiler nedense yapmıyor. yapmıyor mu?
ya da gene haberlerde dinleriz almanya'da amerika'da siyasi bir kişi bir suç işliyor.
mesela trafik suçu. bizim siyasilerimiz trafik suçu işlemiyor. ünlülerimiz hiç suç işlemiyor. yoksa af mı ediliyorlar?
mesela otobüs durağında yolcu bekleyen minibüsü gören trafik ekip arabası "bekleme yapma devam et" diye anons yapıyor ve gaza basıp gidiyor. bu bir trafik suçudur. neden hemen hem de her bu eylemi yapana o an ceza kesilmiyor? neden bu merhamet?
karşımda oturan iş arkadaşım saatlerce sevgilisi ile konuşuyor. müdür biliyor ama hiç bir şey yapmıyor.
terfi etmemesi gereken kişiler "uzun yıllardır orada bulundukları için" terfi ettiriliyor.
kamu görevlileri çoğu zaman "bu seferlik" affediyorlar.
tanıdığınız varsa bir çok kural sizin için ihmal edilebiliyor. torpille.
rahmetli bile "anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz" dedi.
v.s.

bir çok konuda anglo sakson (ingiliz'in ipi sağlam olur) bakış açısıyla bakmak ya da "şeriatın kestiği parmak acımaz" mantığında yaklaşmak gerekir. (lütfen burada kullanılan benzetmeler polemik konusu olmasın) yani vazifeyi ihmal etmenin cezası kesinlikle çok ağır olmalıdır.

"vardır bunun bir hal çaresi" mantığıyla hareket ettikçe kamu düzeni asla oluşmaz.

kısa bir anektod:
ingiltere'ye devlet görevi ile giden bir vatandaşımız araç kiralıyor ve görev yerine gidiyor. gittiği caddede park edecek yer bulamıyor. tek bulduğu üzerinde "sakatlara özel" yazan ve hiç kimsenin park etmemiş olduğu yer. kendini bir an ülkemde hissediyor ve aracı oraya parkediyor. işi bittiğinde aracı yerinde bulamıyor. araştırması sonucu aracın çekildiği yeri buluyor. istanbul-gebze arası kadar mesafe uzaklıkta bir yere çekilmiş. ayrıca ceza olarakta, orada 7 gün kalacağı harcın hepsini ödüyor. tabi bir de gidip arabayı oradan alıp getiriyor. bu kişi ondan sonra defalarca ingiltere'ye gitmiş ve defalarca araba kiralamış ama bir daha asla sakatlara ayrılan yere parketmemiş.
budur.

Bölünmez Bütünlük

türkiye cumhuriyeti'nin toplumsal sözleşmesi olan anayasasının 3. maddesini tekrar hatırlayalım:
madde 3 - "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "istiklal Marşı"dır." Başkenti Ankara'dır.

anı-tespit: bir tv kanalında yörelerimizi tanıtan bir program izlerken tespit ettiğim bir durum. trabzon yöresinde bir köyün bir şenliği tanıtılıyordu. şenlik alanına bir türk bayrağı asılmıştı. türk bayrağı altında lazca türküler eşliğinde horon tepen vatandaşlarımızı o kadar ilgi ile izledim ki bir an aralarına katılmak istedim. vatandaşlardan bazıları kendi aralarında lazca konuşuyor, şakalaşıyorlardı fakat kamera önünde ropörtaj yaparken türkçe konuşuyorlardı. türk bayrağına saygı gösteriyorlardı. türkçe'ye saygı gösteriyorlardı. ülkenin bölünmez bütünlüğüne saygı gösteriyorlardı. ülkeyi bölmeye çalışacak fikirlere sahip olan, türk bayrağı yerine başka bir bayrak asmak, türkçe konuşmamaya özen göstermek gibi faaliyetler bölücülüktür. bilinçli yapılmıyor ise bölücülere alet olmaktır. toplumun genel kabul görmüş değerlerine saygı göstermek gerekir ki temsil edilen değerlere saygı gösterilmesi beklenmelidir.

Ermeni Asıllı Vatandaşlar

- ülkemizdeki bir çok ermeni asıllı vatandaş özellikle istanbul'da yaşamaktadırlar. yaklaşık 50.000 kişidirler. şahsi tespitlerim uyumlu oldukları ve problemlerini yüksek sesli olarak dile getirmedikleridir. zaten bu tutumları ermenistan'daki ermeniler ve ermenistan dışındaki ermenilerin oluşturduğu ermeni diasporası tarafından da tepki görmektedir. ermenistan ekonomik ilişkilerinde bozulma olmaması için türkiye ile ilişkilerinde aşırı sivri çıkışlar yapmamaktadır fakat ermeni diasporası alenen türkiye aleyhine çalışmaktadır. hatta ermeni diasporasını bulundukları ülkelerde bir arada tutan en önemli unsurlardan birinin de türk düşmanlığı olduğunu şahsen düşünmekteyim. fakat ülke içinde, bireysel bazda, ermeni asıllı vatandaşlarımız soruna yol açmamaktadırlar.

Bölücü Faaliyetler

- son dönemde bölücü faaliyetlerde artış olmuştur. söylemleri derin şekilde incelerseniz "birlikte mutlu yaşayalım"dan çok "tek başımıza mutlu yaşayalım" ifadelerini görebilirsiniz.
- bireysel olarak baktığınızda halkımızın içinde "ırk" sorunu yoktur. türk, kürt, laz, arnavut, boşnak, ermeni ve diğer kökenli vatandaşlar aynı iş yerinde, aynı aşkın pembe düşlerinde, aynı somunun iki yarısında gayet dostane bir şekilde yaşamaktadırlar fakat bazı parti veya partilerce "kimlik" siyasete alet edilmektedir.
- türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının arasına "türkler ve kürtler" ayrımını sokmaya çalışanlar, milletin "islam" mayası ile yoğrulduğunu görerek, son dönemde kürt asıllı vatandaşlarımıza misyonerlik faaliyetleri ile yanaşmaktadır. amaç müslüman türkler ve hıristyan kürtler olarak ülkeyi bölmeye çalışmaktır.

Siyaset

- siyaset ve siyasi partiler fasit dairenin içinde dönmektedirler. hiç biri yaratıcı bir çözüm öneremeyip diğer siyasi partiler ile uğraşmayı memleket meselelerinin önüne koymuşlardır.
- siyasi partilerden hiçbiri ekonomik alanda yapacaklarından bahsetmemektedirler.
- son dönemde ülkeye ciddi bir yabancı sermaye girmiştir. yabancı sermaye güvenmediği ülkeye girmez. bir ülkenin "gelecekteki politikalarının" garantisi olmadan yabancı sermaye ülkeye girmez. gelecek yıllar için türkiye'nin avrupa birliği üyeliği, amerika ile ilişkiler, komşularla ilişkiler v.s. çizgileri ana hatları ile bellidir.
durum böyle iken seçime giren hiç bir partinin ana çizgiler dışında hareket etmesi beklenemez. siyasi partilerin "bu kadar" başa geçmek istemelerinin en büyük sebeplerinden biri kadrolaşabilmek ve ihale musluğunun başına geçmektir.
- ülkenin üç önemli değeri vardır: "atatürk ve cumhuriyet", "islam" ve "milliyetçilik". maalesef ki siyasi partiler bu değerleri seçim için veya iktidar olabilmek için kullanabilmektedirler. partilerin iktidar olduktan sonra yapabilecekleri sınırlıdır. hatta şunu bile söyleyebilirim: siyasi partilerden hangisi iktidar olursa olsun aynı çizgiyi izleyecektir. önemli olan, hangi siyasi görüşe sahip insanların çıkarlarının ön planda olacağıdır. (bu sebeple ülkenin değerlerinin siyasete alet edilmesine şiddetle karşıyım.)
- ülkenin büyük çoğunluğu avrupa birliğinin ne olduğunu, neden avrupa birliğine katılmamız gerektiğini bilmemektedirler.
- bir grup insan avrupa birliği hakkında "birlik seviyesinde kanuni düzenlemelere sahip olmak ama birliğe üye olmamak" istemektedirler. şahsen ben de bu görüşü desteklemekteyim. zira özellikle ekonomik alanlarda görülmüştür ki, avrupa birliği mevzuatı bizim mevzuatımızdan daha iyi düzenlemelere sahiptir. bizim meclisimizde ve bürokratik kurumlarımızda bir düzenlemenin çıkması için 10 yıl beklerken, aynı düzenleme avrupa birliği mevzuatında yıllardır vardır. ayrıca son dönemde ekonomi alanında bir çok konuda yapılan iyi düzenlemeler hükümetlerin çabası ile değil avrupa birliğinin dayatması ile olmuştur. aslında düzenlenecek o kadar çok alan vardır ki, fakat meclisteki vekillerimiz siyasi olaylara daha çok vakit harcamaktadırlar. çok daha önce çıkması gereken düzenlemeler hala beklemektedir.