Burası sivas gülüm,mısralarını ezbere bildiğimiz,
Günü gününden kara.
Bir sana hasretim,
Bir de gelmeyen bahara.
"Soğuğa sormuşlar: 'nerelisin?' diye,sözlerini ilk duyduğumuzda şaşırdığımız ama dilimiz demire ya da ayakkabılarımız kuru asfalta yapıştığı eksi otuz'u görüp "hakkatmış la" dediğimiz,
Erzurum'luyum ama Sivas'ta oturuyorum."
İlk minibüse bindiğimizde, para üstü veren minibüs şoförünün yürekten söylenen "al gardaş" sözünü duyunca şaşırıp, okul bitip dönerken gardaşlara sarılıp ağladığımız,
İlk yıl 'anadolu gören masum istanbullu' olarak çarşısında gezip kahvaltı yapmak için saatlerce börekçi arayıp bulamadığımızda "aa ne kadar küçük bu şehir" diye dalga geçtiğimiz ama son yıl "ben istanbul'a dönmem arkadaş" dediğimiz,
Soluk benzimize kıpkırmızı yanaklar veren, etli ekmeğinin, gevrek simidinin burnumuzda tüttüğü,
Arkadaşımızı aradığımızda annesinin "çarşıya çıktı" demesini müteakip, zaten çarşıya inersen, çarşıdaki arkadaşınla mutlaka karşılaşacağın için lafı uzatmayıp telefonu kapattığımız,
2000 yılına kadar bir tek sineması olduğu ve haftada sadece bir film geldiği için cümbür cemaat herkesin aynı filmi izlediği ve bir hafta aynı filmi konuştuğu,
İlk anda gardaşlık, üniversite, açlık, pejmurdelik, siyaset, etli ekmek, çifte minare, çerkez'in kahve, mis kebap, kümbet, terminal, terminalden sigara almaya gitmek, istasyon caddesi, hakan pastanesi, bosna hersek parkı, köy, tarla, patos, kör kösnü, traktör, kızılırmak, tödürge gölü, zara, hafik, bal, et, süt, avuz ile ilgili karelerin film şeridi gibi gözümün önünden aktığı ve ömrümün en güzel 4 yılını geçirdiğim, nasipse ileride de miyadımı doldurmaya heves ettiğim öz hakiki yiğido şehridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder